Sayın Okurlarımız;
Bu makalemizde sizler için farklı bir konuya dikkat çekmek istedim. Arada bir de olsa mesleki konulardan uzaklaşmanın ama yine de birer çalışan olarak hepimizi ilgilendiren ve çok önemli gördüğüm bir konuya temas etmenin faydası olacağını düşünmekteyim.
Aşağıdaki ilk bölümde son yıllarda okuduğum ve altına yüzde yüz imzamı koyabileceğim bir tesbiti okuyacak ve ikinci bölümde de bu harikulade tesbitle ilgili olarak bendenizin nacizane yorumlarını bulacaksınız. Umarım sıkılmazsınız…
Hepinize sağlıklı ve başarılı günler dileklerimle…
Sezer Kaplan
DUNNİNG-KRUGER SENDROMU
İki psikiyatri uzmanı, 10 yıl kadar önce bir teori ortaya atmış şöyle ki;
“Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır.”
Ve bunun üzerine bir araştırma başlatıldı. Fizyolojik ve zihinsel alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgulara ulaşıldı:
· Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
· Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
· Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
· Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.
Cornell Üniversitesi’ndeki öğrenciler arasında bir test yapıldı ve klasik “Nasıl geçti?” sorusuna öğrencilerden yanıtlar istendi…
Soruların yüzde 10’una bile yanıt veremeyenlerin “kendilerine güvenleri” müthişti. Onların “testin yüzde 60’ına doğru yanıt verdiklerini” düşündükleri; hatta “iyi günlerinde olmaları halinde yüzde 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları” ortaya çıktı.
Soruların yüzde 90’ından fazlasını doğru yanıtlayanlar ise “en alçakgönüllü” deneklerdi; soruların yüzde 70′ ine doğru yanıt verdiklerini düşünüyorlardı.
Tüm bu sonuçlar bir araya getirildi ve Dunning-Kruger Sendromu’nun metni yazıldı:
“İşinde çok iyi olduğuna” yürekten inanan ‘yetersiz’ kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür!
Ancak bu ‘cahillik ve haddini bilmeme’ karışımı mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur.
‘Eksiler’ kariyer açısından ‘artıya’ dönüşür.
Sonuçta, ‘kifayetsiz muhterisler’ her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler…
Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında ‘fazla alçakgönüllü’ davranarak öne çıkmaz, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini beklerler… Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye çekerler… Muhtemelen üstleri tarafından da ‘ihtiras eksikliği’ ile suçlanırlar…”
N’olur fazla mütevazi olmayın!…
“Siz de çevrenize şöyle bir bakın” diyeceğim ama eminim bu satırları okurken bile aklınızdan bir dolu yüz, bir dolu isim geçti…
Bence Dunning ile Kruger’in, bu çalışmalarıyla 2000’de, Nobel yerine Harvard Üniversitesi’nin Ig Nobel’ini alma nedeni “cahil olmamalarıydı”.
Gönlümün nobelini bu ikiliye vererek yazımı Bertrand Russel’in bir sözüyle bitiriyorum:
“Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır.”
(Derleme; “dunning kruger sendromu”na ilişkin bilimsel araştırma, 1999 yılında dunning ve kruger tarafından “journal of personality and social psychology”de yayınlandı.)
Evet Sayın Okurlarımız;
Gördüğünüz gibi bu 'kifayetsiz muhterisler' çalışma hayatımızın her yerinde ,her zaman karşılaşabileceğimiz ve verim adına oluşan tüm teorileri bozan tipler olarak karşımıza çıkmaktadırlar.
Yukarıdaki bu güzel yorumlara aslında eklenebilecek çok şey de bulunmamakla birlikte , sektörümüz açısından kısa bir 'değinme' yapmakla yetinmeye çalışacağım.
Sektörel yöneticilik hayatımın tüm evrelerinde bir taraftan 'bal yapan arı ' olmak için uğraşırken diğer taraftan da bu 'kifayetsizlerin' işletmelere ve çevrelerine verebilecekleri zararın farkındalığı içerisinde bu tipler ile çok fazla şekilde karşılaştığımı belirtmek isterim.
Sektörümüzde üretilen mal ve hizmetlerin toplam verimlilikdeki payı %50 makine ve malzeme kaynaklı olmasının yanısıra %50'si de tecrübe ve bilgi kaynaklı olarak realize edilir.Yani tecrübeli ve bilgili kadrolar, uygun malzeme ve makine parkı ile toplam verimliliği oluştururlar. Bu rasyonun tesbitini ortaya koyduktan sonra,her zaman şapka çıkardığım bilgi ve tecrübe dolu çalışanların yanlarında ya da üstlerinde yer alan bu "asalak kifayetsizler" ise işin sanki olmazsa olmazlarıdır. Lütfen bakınız,her ama her işletmede bilgi ile donanmış tecrübeli kadroların yani " işini yapan fakat ses çıkarmazların" mutlaka emek,çalışma ve bilgisini sömüren "bal yapmaz arıları" vardır. Ve bu "bal yapmazlar" maalesef yukarıdaki araştırma da açıkça gördüğümüz şekilde çok cüretkardırlar ve bilgi ve tecrübe toplumunun sırtından geçinmeyi kendilerine yaşam biçimi kabul etmişlerdir.
Alt yapı olmadan üst yapının olamayacağı gerçeğini bile bilmeyen bu kifayetsizlerin sektör değiştirmeleri de çok kolaydır ve birer tecrübe ve bilgi sömürücüsü olarak , çalışan motivasyonunu bozan , birilerinden öğrendiklerini birkaç değişik ifade ile yine aynı kişilere satmaya kalkan bu muhterisler son zamanlarda sektörlerimizde maalesef "danışman" olarak bile adlandırılmaya başlanmışlardır ( gerçek bilgi ve tecrübeye sahip "danışman" kadrosunu tenzih ederim ) .
Toplumumuzda 1990'lı yıllardan sonra ortaya çıkan "kısa zamanda köşe olma" hastalığına tutulmuş bu muhterisler , makam ve paraya kavuşma hırsı ile "alçak gönüllü arılar"dan her türlü bilgi ve tecrübeyi acımasızca sömürürler. Buradaki acımasızlıktan kasıt , bilgiyi paylaşmak olmadığı sadece "bunu ben yaptım tezgahı" nı başkalarının emeğini sömürerek oluşturmak kastıdır. Güya yaptıkları yenilik çalışmalarını birkaç yönetimsel ve toplam verimlilik terimleri ile süslemeye kalkan, artık İnternet kafeler de bile rastlıyacağınız bu terimlerini yerli yersiz tüm çalışmalarında kullanan bu muhterisler o kadar cüretlidirler ki , bir firmada geçirdikleri "göz boyama" süresi kendilerini tatmin etmedi ise fütursuzca bir başka firmada da denenmekte , alt yapısızlığın sonuçları ortaya çıkıncaya kadar geçirdikleri zaman bir başka firma için kendilerine CV oluşturmaktadır. Lütfen tekrar çevrenize bakınız ; Bu muhteris topluluğu artık sadece firma sorunu değil bir Ülke sorunu olarak karşımızda durmaktadır...
İşte sayın Okurlarımız , İşverenlerimizin de , tamamen daha iyisini yapmayı denemek adına kısa bir dönem için bile olsa bu muhterislere kol kanat germeleri , "bal yapan arı"ların motivasyonunun yerlerde sürünmesine neden olabilmekte ve gerçekle yüzleşinceye kadar geçen süre içerisinde de bir "küskünler" platformu yaratmaktadır.
Unutulmamalıdır ki , motivasyon ve gerçek takdirin olmadığı yerlerde "bal yapmaz arı"lar meydanı boş bularak kendi kovanlarını örerler ama sonuçta bal beklerken mısır şurubu ile karşılaşmak ise kaçınılmaz bir sonuç olarak karşımıza çıkar.